yemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2008 Cuma

Diyet kadınlarda kalp krizi riskini azaltıyor

ABD'de yapılan geniş çaplı bir araştırmada, diyetin kadınlarda kalp krizi ve felç riskini önemli ölçüde azalttığı belirlendi.

Araştırmacıların 25 yıl boyunca 88 bin sağlıklı kadın üzerinde yaptıkları araştırmada, gıda seçimiyle kalp krizi ve inme arasındaki ilişki incelendiğinde, sağlıkları en iyi durumda olanların, hekimlerin yüksek tansiyonun düşürülmesi için önerdiği yemek alışkanlıklarına uyanlar olduğu görüldü.

Araştırmada, meyve, sebze, tahıl, az yağlı süt ve bakliyatla beslenen kadınların, alışılagelmiş Amerikan yemekleriyle beslenen kadınlara oranla kalp krizi riskinin yüzde 24, felç riskinin de yüzde 18 düşük olduğu ortaya çıktı.

Araştırmanın başladığı 1980'de 30'larının ortasında ve 50'lerinin sonlarında bulunan deneklerin katıldığı araştırmanın sonuçları, 50 yaşlarındaki 5 Amerikalı kadından 2'sinin kalp ve damar hastası olduğu ABD için anlamlı bir oran olarak yorumlandı.

Ünlü bilim dergisine göre şişmanlığın nedeni

Ünlü bilim dergisine göre şişmanlığın nedeni

Aşırı şişmanlığa, yemek yerken beyindeki zevk alma merkezlerinin az harekete geçmesinin yol açabileceği bildirildi.

Amerikalı bilimadamlarının yaptığı araştırma, "çikolatalı buzlu ve sütlü bir içecek tüketildiğinde beyindeki zevk alma merkezlerindeki tepkinin yoğunluk derecesinden hangi genç kadınların kilo alacağını tahmin etmenin mümkün olabileceğini" gösterdi.

Özellikle kilo almaya eğilimli kişilerin beynindeki zevk alma merkezlerinde sinirler ve beyin hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan, istek ve zevk almada rol oynayan dopamin maddesinin üretimini azaltan bir genetik farklılık belirlendi.

Araştırmada, yemek yemenin dopamin üretimini başlattığı ve zevk alma derecesinin üretilen dopamine bağlı olduğu belirtildi.

Teksas Üniversitesi'nedn Psikolog Eric Stice, önceki araştırmaların aşırı şişmanların yemek yerken normal kilodakilere göre daha az zevk aldığını ortaya koyduğunu, bu araştırmanınsa ilk kez biyolojik bağı gösterdiğini belirtti. Stice, araştırmanın aşırı şişman kişilerin beyninde daha az dopamin alıcısı olabileceğini ve bunun, zevk alma eksikliğini kapatmak için onları daha fazla yemeye itebileceğini ifade etti.

Araştırma "Science" dergisinde yayımlandı.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Tanrım, çok kiloluyum!

Ne güzel olurdu insanın kendi varlığına hâkim olması. Ama olmuyor, bilincimiz, bilinçaltımız durmaksızın yağmalanıyor. Sistem insanlarla oynuyor, üstelik inceden inceye... Anoreksiya da sistemin oyunlarından biri. Genç, zayıf ve güzeli idealleştiren kapitalizm, bu ideal uğruna ölüme yatanları umursamıyor.

Reklamları, televizyon dizilerini, gazeteleri, defileleri... zayıf hatta “0 beden“ kadınlar süslüyor. Mesaj basit; güzel olmak mı istiyorsun, önce zayıf olmalısın! Bir yandan modern toplum hızla şişmanlarken, öte yandan giderek daha zayıf kadınlar güzellik ideali olarak bilinçlere yerleştiriliyor. 1960’lardan bugüne, güzelliği zayıflıkla bağdaştıran bir akım söz konusu. Bu akımın en yakın takipçisi ise kadınlar. Dolayısıyla, zayıflama tutkusunun yarattığı hastalıkların mağduru da onlar. Bunların başında da anoreksiya geliyor. Bağımlılık olarak nitelendirilen hastalık özellikle ergenlik çağındaki kızları vuruyor. Çoğunlukla zayıflamak için yapılan masum bir perhizle başlıyor. Aslında uzmanlara göre anoreksiyayı tetikleyen asıl nedenler çok daha derin ve temelini ailede aramak gerekiyor; cinsel taciz, ihmal, sevgisizlik, iletişim kopukluğu, yüksek beklentiler, başarıya yönelik aşırı baskı nedenlerin başında geliyor. Hastaların aile profilleri de bunları doğruluyor; çevrenin düşüncesine öncelik veren, ne pahasına olursa olsun “iyi aile” izlenimlerini koruyan ailelerden söz ediliyor. Anoreksiyalıların hastalıklarını kabullenmemelerinde de bu aile terbiyesi yatıyor! Bu yüzden çoğu hastaya ancak kritik noktaya geldiklerinde müdahale edilebiliyor. Ergenlik çağında aşırı zayıflığın bedeli ise âdet kanamalarının durması, büyümenin engellenmesi, hatta cinsel organların gelişmemesi. Açlıklarını bastırarak vücutlarını kontrol altına almaya çalışan gençlerin beyinlerinde durmaksızın yemek yemek olmasına rağmen kendilerini ölüm eşiğine getirene kadar zayıflatmaları empati gücümüzü zorluyor. Ancak her hastanın belki de her şeyden önce dinlenmeye ihtiyacı var. İki genç kız öykülerini paylaşıyor.



Daniela (17 yaşında, lise öğrencisi)

Yaklaşık 1.5 yıldır anoreksiyayım. Geçen yıl annem, ikizim ve ben tatile giderken kaza geçirdik. Kurtarma ekipleri üç saat çalışmayla bizi çıkarabildiler. Şuurum yerindeydi ve annemle ikizim yanımda öldü. Uzun süre komada kaldım, kendime geldiğimde ailem artık yoktu. Kimsem olmadığından, bizi erken yaşta terk edip bir daha aramayan babamla yaşamaya başladım. Kendimi kimsesiz ve istenilmemiş hissediyordum. Babam sıkça iş seyahatlerine çıkıyordu, hep yalnızdım. Yemek yemek istemiyordum, yediklerim giderek azalıyordu, ancak bu babamın dikkatini çekmiyordu. Kendimi tutamayıp çok şey yersem kusuyordum. Boyum, 1.66 metre, kilomsa 53’tü, önce 5-6 kilo verdim, sonra arkası geldi... Kilo vermek bir bağımlılık haline geldi, durmak istemiyordum! Kazadan kendimi sorumlu tutuyor, bunu hak ettiğimi düşünüyordum. Zayıfladıkça üşüyordum, başım dönüyordu, rengim solmuştu... Bir gün bayıldım. O sırada sadece 39 kiloydum. Ölmemem için suni beslemeye aldılar. Tedavi merkezine sevk ettiler, sekiz aydır buradayım.

Hedefim üniversiteye başlamak. Ancak bu bağımlılığı yenmek çok zor. Kahvaltıda yediğim her lokma için kendimle savaşıyorum. Ne yaparsam yapayım yemek düşüncesi her saniye aklımda, esaret gibi! Bazen başaramayacağım endişesine kapılıp karanlık bir deliğin içine düşüyorum, ama önümde daha uzun bir yolun olduğunu da biliyorum. Öğle yemeğinde merkezdeki kızlarla adeta bir yarışa giriyoruz, elimizde değil, ancak herkesin kafasında en az kim yiyecek düşüncesi dönüyor. Başka bir kızı yerken seyretmek bana hayata bakmak gibi geliyor. Onun hakkında, o an “Bak ne kadar güçsüz, yemek yiyor, açlığına yenik düşüyor ve ‘en iyi arkadaşı’ anoreksiyaya karşı geliyor” diye düşünceler saplanıyor kafama. Korkunç bir his başkalarının önünde yemek yemek! Merkezdeki kızlarla dertleştiğimde hepimizin bir hikâyesi olduğunu gördüm. İnsanlar bizi yanlış anlıyorlar; biz, sadece zayıf olmak için öldüresiye perhiz yapmıyoruz, herkesin bunun için farklı, derin sebebi var. Bunu bir gün yenebileceğimi umuyorum, ama şu an yemek düşünmeden bir anım geçmiyor.

Nora (15 yaşında)

Henüz 13 yaşındaydım, mutluydum, ama yakınlarım tarafından hep şişko olduğum söyleniyordu. Onlara hak verirdim, kilo vermem gerektiğini düşünürdüm. Boyum 1.55, kilom 54’tü. Rejime başladım, üç haftada yedi kilo verdim, ama kendimi hâlâ şişman görüyor, daha fazla kilo vermem gerektiğini düşünüyordum. 10 kilo verdiğimde ailem yeterince zayıfladığımı söyledi, durmak istemiyordum ve duramıyordum. Uyanır uyanmaz ilk düşüncem, kilo almamışım oluyordu ve tartıya koşuyordum. Kilo göstergesi düştükçe mutlu oluyordum. Kahvaltı yapmıyor, okulda yemeğimi arkadaşlarıma veriyor ya da çöpe atıyordum. Fazla yediğimi düşündüğümde vicdan azabı çekiyordum. Yemekten sonra aldığım kalorileri yakmak için saatlerce spor yapıyordum. Annem, babam çalıştığından çoğunlukla evde olmuyor, beni kontrol edemiyorlardı. Yatmadan tekrar tartılıyordum. Kendimi bu derece kontrol edebilmek güzel bir histi. 40 kiloya düştüğümde ailem endişelenmeye başladı, ama o ilgi de ruhumu okşuyordu. Hep kardeşimde yoğunlaşan, hasret kaldığım ailemin ilgisine kavuşmuştum! Zayıfladıkça beni daha çok umursarlar diye düşünüyordum. Sonunda istemememe rağmen beni psikoloğa gönderdiler. İlk görüşmemizde tartılmamı istedi. O an da inanılmaz utanç sardı beni! “Kilolarımdan” utanıyordum! Oysa 39 kiloydum. Psikolog, anoreksiya olduğumu söyledi. Kabul etmedim, çünkü bence hâlâ çok şişmandım. Psikolog, iki kilo daha verirsem beni hastaneye sevk edeceğini söyledi. Rutinimi değiştirmedim. Doktor ziyaretine gitmeden tartıldım, 37 kiloydum! Çok sevindim. Doktor kilo verdiğimi anlamasın diye, 1.5 litre su içtim. Psikoloğu böylece atlattım. Doktor hayatımı tehlikeye attığımı, benim yaşımdakilerin tüketmesi gereken yemeğin dörtte birini yemediğimi söyledi. Gurur duydum, “Daha az yemeyi başarabilirim”diye düşündüm. Aileme terapinin fayda etmediğini ve bundan tek başıma çıkacağımı söyledim. İki haftada dört kilo daha verdim, 33 kiloya düştüm! Sürekli titriyordum, yorgundum, yaşadığımı hissetmiyordum. Kilo verme bağımlılığımdan başka şeye vakit ayıramadığımdan arkadaşlarımı kaybetmiştim. 33 kiloyla 4.5 hafta yaşadım, ta ki karnıma korkunç sancılar saplanana kadar. Hastanede, yarım saat geç kalsam bağırsak tıkanmasından öleceğimi söylediler. İlk kez kendime nasıl zarar verdiğimin farkına vardım. Yavaş yavaş yine yemek yemeyi öğrendim, ama hâlâ kalori hesabı yapıyordum. Bir yıl sonra yine 46 kilo oldum! Yeniden hayata dönmüştüm.